Tuzla’nın mineralli kaynaklarının tarihi, Bizans dönemine (13. yüzyıl) kadar uzanır ve yazılı olarak ilk kez Evliya Çelebi’nin 1611 tarihli “Seyahatnamesi”nde geçer.
Evliya Çelebi, Tuzla kaynaklarının ününü duyup bölgeyi ziyaret etmiş ve şöyle anlatmıştır:
“Her sene temmuz ayında, yâni kiraz mevsiminde, bütün İstanbul’dan ve diğer bölgelerden binlerce insan gelip burada toplanırlar. Çadırlarını kurduktan sonra saz söz meclisleri tertip ederler, eğlenirler ve içerler. Böylece kırk gün kırk gece deniz kıyısında top, tüfenk ve fişek şenlikleri ve eğlenceleri olur ki dillerle söylemek ve sözlerle anlatmak mümkün değildir.
Dert sâhibi olup da hasta edici ve sağlığı bozucu rahatsızlıklara yakalanmış olanlar, burada üç gün üç gece bu içme suyundan içince Allâhu Teâlâ’nın emriyle ve izniyle kusmaya başlarlar. Sarı sarı ve yeşil yeşil safra, kara safra, balgam ve diğer usâreler çıkarırlar ki pis ve kötü kokusundan insan ölüm mertebesine varır.
Bâzı insanların da alt tarafından safra, sevdâ, usâreler, kara balgam, namazbur, okran ve sıranca isimli çeşitli hastalıkların sebebi olan şeyler çıkar ki insan yeniden hayat bulur. Bâzı insanlardan, benzetmek gibi olmasın, tespih gibi dizilmiş çıkınca şeyler çıkıp, kırkar ellişer boğum bağırsak gibi çıkılar çıkar.
Bunları çalılara sererler, gelip gidenler bakıp seyrederler. Acip hikmettir ki bâzı çıkıları yarınca içinden nice yüz siyah başlı kurtlar gibi rahatsız edici haşerât çıkar.”
Cilt 2, Sayfa 61–1051, Rebiülevvel, Ekim 1611